İnsan zihni bir ülke gibidir. Sınırları vardır, iklimi değişkendir, bazen dağlıktır, bazen dümdüz bir ova. Ve her insanın içinde taşıdığı bu “zihinsel coğrafya”, dış dünyayla sürekli bir etkileşim hâlindedir. Bir anlamda, dış dünya bize ait olmayan bir haritayla karşımıza çıkar; ama onu nasıl okuyacağımız, onunla nasıl uyumlanacağımız tamamen bizim içimizdeki coğrafyaya bağlıdır.
Dış Dünya: Kalıplar, Kurallar, Koşullar
Hayat, doğduğumuz andan itibaren bize bir dizi harita sunar. Toplumun normları, ailenin beklentileri, eğitimin çerçevesi, kültürel alışkanlıklar… Bunlar bizim dış dünyamızı biçimlendirir. Ama mesele sadece bu haritaları okumak değildir. Mesele, o haritalarla kendi iç coğrafyamız arasında bir köprü kurmak meselesidir.
Kendi yaşamımdan örnek vermem gerekirse, ben hiçbir zaman mevcut haritalarla yetinmeyi tercih etmedim. Her şeyin haritası hazırken, ben pusulamı içimde taşımayı seçtim. Sistemli düşünmek, olaylar arasında bağ kurmak ve hiçbir zaman öğrenmekten vazgeçmemek... Bu benim coğrafyamın yükseltilerini oluşturuyor.
İçsel Coğrafyamız: Benzersiz ve Kendi Sesine Sadık
Hepimizin iç dünyası farklı iklimlerde yetişmiş bir ağaç gibi. Kimimiz rüzgârlı yamaçlarda büyümüşüz, kimimiz gölgede ama verimli topraklarda. Ben kendi iç coğrafyamı tanıdıkça fark ettim ki, yalnızlık benim için bir çöl değil, iç sesimi daha iyi duyabildiğim verimli bir vadiymiş.
Dış dünyanın koşuşturmasına rağmen sakinliğimi koruyabilmek, çevremdeki karmaşaya karşı iç disiplinimi sürdürmek; bu, benim haritamın güçlü yönlerinden biri. Bu yetkinliğin farkına vardığımda daha fazla yazmaya, daha çok düşünmeye ve daha geniş düşünsel alanlar açmaya başladım.
📖 Clarissa Pinkola Estés’in şu sözü bana hep ilham vermiştir:
“Kadınlar Kurtlarla Koşar”da der ki: “İçimizdeki vahşi doğa, ruhumuzun özüdür. Onu bastırırsanız, yön duygunuzu da kaybedersiniz.”
Bu satırları ilk okuduğumda kendi içimdeki vahşi doğanın, yani sezgilerimin aslında ne kadar güçlü olduğunu fark ettim. Yön duygumu dış dünyada değil, içimde aramayı öğrendim.
Haritaları Okumak Değil, Yorumlamak
Her dış harita aslında içimizdeki haritayı tetikleyen bir fırsattır. Yeni bir şehir, farklı bir kültür, yeni bir proje ya da karşılaştığınız sıra dışı bir insan… Bunların her biri sizin iç coğrafyanızda yeni yollar açabilir. Ama bu yolların açılması için, önce kendi iç haritanızın hangi bölgesinde olduğunuza hâkim olmanız gerekir.
Kimi insan içindeki dağları aşamaz çünkü onları gerçek zanneder. Oysa o dağlar sadece birer algıdır. Bunu fark ettiğinizde, dağlar yerini vadilere bırakır.
Sadece Uyum Değil, Etki de Önemlidir
Benim yolculuğumda en çok beslendiğim yön, dış dünyayla sadece uyum sağlamak değil, aynı zamanda ona etki etmek oldu. İş hayatında, yazarlıkta, girişimcilikte, siyasette... Hangi alana adım attıysam, dış dünyanın hazır haritasını kullanmak yerine o haritanın üzerine kendi izimi bırakmaya çalıştım.
İşte burada Stephen R. Covey’in “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabında bahsettiği şu düşünce aklıma gelir:
“Reaktif insanlar çevrelerine göre şekillenir; proaktif insanlar kendi iç değerlerine göre.”
Benim iç değerlerim; doğruluk, öz disiplin ve anlam arayışı üzerine inşa edildi. Ve bu değerler, dış dünyanın haritasını kendi iç haritamla birleştirme gücü verdi bana.
Sonuç: Haritaya Değil, İçindeki Yolcuya Güven
Kendi iç coğrafyasını tanıyan biri için dış dünyanın haritası tehdit değil, fırsattır. Çünkü kişi nereden gelip nereye gittiğini biliyorsa, hangi iklimde ne giymesi gerektiğini de bilir.
📌 Yol Notu:
Her harita çizilebilir, her yol yeniden keşfedilebilir. Ama içsel coğrafyanızı tanımadan çıktığınız her yolculuk, yönsüz kalabilir. Bu yüzden kendinize sorun:
“Ben içimdeki hangi iklimde yaşıyorum?”