Bloguma hoş geldiniz. Her hafta, düşüncelerimi kelimelere döktüğüm yeni bir yazıyla buradayım.
Powered By Blogger

Öne Çıkan Yayın

📌 Fikirlerimin İzinde: Kendi Yolumda, Kendi Sesimle

 Ben bu blogu, her iki durumda da susmamayı, iç sesimi bastırmamayı seçtiğim gün açtım. "Hayat bazen sana durman gereken yeri söyler, b...

Hayal Göçü Yaşıyoruz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayal Göçü Yaşıyoruz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Mayıs 4

Beyin Göçü Değil, Hayal Göçü Yaşıyoruz

Eskiden büyüklerimiz şöyle derdi: 

“Okuyacaksın, meslek sahibi olacaksın, ev bark kuracaksın, vatanına faydan olacak.”

Çocuk aklımızla bu sözlerde bir istikrar, bir güven duygusu bulurduk. Sanki hayat, doğrusal bir çizgide ilerleyecekmiş gibi...


Ama yıllar geçtikçe anladım ki, artık mesele sadece bir mesleğe sahip olmak değil.
Bugün Türkiye'de en büyük göç, insanların aklından önce hayallerinden vazgeçmesiyle başlıyor.

Ve ben bu yazıyı, bir “beyin göçü” tartışmasından değil, çok daha derin bir mesele olan “hayal göçü”nden açmak istiyorum.


Kafalar Burada, Kalpler Başka Yerde

Kariyer planı yaparken hayal kuramayan bir gençlik görüyorum.
Mühendis olmak istiyor ama bir startup hayali yok. Doktor olmak istiyor ama bir sağlık devrimi hayali yok. Öğretmen olmak istiyor ama yeni bir eğitim modeli hayali yok.

Niye?

Çünkü bu ülkede hayal kurmak artık bir lüks.
Hayal kuranlara genellikle şöyle deniyor:
“Gerçekçi ol biraz.”
“Boş hayallerle uğraşma.”
“Yurtdışında bile zor bu.”
“Sen kim, o projeler kim?”

Oysa bizim Anadolu kültürümüzde “hayal” kutsaldır.
Bir çocuğun kuşlara özenmesi, bir gencin “uçmak” istemesi, aslında köklerimize işlemiş destansı anlatılarla iç içedir.
Masallarımız bile hayalle başlar: “Bir varmış, bir yokmuş...”
Peki ne oldu bize?


Yurt Dışı Hayali, Yurt İçi Çaresizliği Gölgeliyor

Bugün gençlerin göç etmek istemesini sadece ekonomik gerekçelere bağlamak yüzeysel olur.
Asıl mesele; bir şey kurma, inşa etme, büyütme motivasyonunun kalmaması.

Ben bunu şöyle yorumluyorum:
Yurt dışına gidenlerin bir kısmı kafasını değil, hayalini taşıyor yanlarında.
İçeride kalsalar da artık bir şeyin mümkün olacağına inanmıyorlar.

Bir mühendis arkadaşımla sohbet ederken söylediği cümle hâlâ kulaklarımda:

“Ben artık yeni bir şey yapmak istemiyorum, sadece kaybetmeden yaşamak istiyorum.”

İşte bu tam da hayal göçünün özüdür.
Risk almak, büyük düşünmek, yeniden başlamak artık birer tehdit gibi geliyor insanlara.


Geleneksel Yapılar, Hayalleri Neden Taşıyamıyor?

Bizim toplumda gelenekler çoğu zaman bireyi kendi çerçevesine çağırır.
Aile büyüklerinin hayali, çocuğun “güvende” olmasıdır;
ama çocuğun hayali, “özgür” olmaktır.

Geleneksel aile yapılarında genellikle hayal değil, garanti arzu edilir.

  • “Memur ol, ekmeğin garanti olsun.”

  • “Oğlum, senin yaşında baban ev almıştı.”

  • “Kızım bak yurtdışında yalnız yaşanmaz.”
    Bu cümleler aslında iyi niyetli, ama hayal öldüren ifadelerdir.

Güvende olmanın kutsandığı, ama cesaretin alkışlanmadığı bir yerde, kimse kanat çırpmayı öğrenemez.
Ve maalesef, Türkiye’de birçok genç uçmayı değil, düşmemeyi öğreniyor.


Hayalini Kuranlara Deli Gibi Bakıyoruz

Bir gün kendi çocuklarıma şunu demek istiyorum:


“Yeter ki büyük hayal kurun. Gerekirse yanlış olsun, gerekirse yol uzasın ama sizin hayaliniz olsun.”

Benim kuşağımda da hayal kuranlar vardı, hâlâ var.


Ama sayıları azalıyor. Çünkü sistematik bir "ayakta kalma savaşı" içinde çoğu kişi sadece nefes alıyor, yaşamıyor.


Bir fikrini paylaşan arkadaşım linçlenmekten korkuyor. Bir proje yazan tanıdığım “kim destekler ki” diye baştan vazgeçiyor.

Bu da beni en çok şu noktada düşündürüyor:


Bir millet hayalini kaybederse, geleceğini inşa edemez.


Teknoloji üreten, bilim geliştiren, sanat yapan, eğitim modelleyen her şeyin ilk adımı hayaldir.


Son Söz: Bu Toprakların Hayale İhtiyacı Var

Ben bu yazıyı bir umutla yazıyorum.
Çünkü hâlâ içimde kıvılcımı sönmemiş hayaller var.
Yorulmuş olabiliriz, karamsar günlerden geçiyor olabiliriz, ama umut kırıldığında değil, hayal bittiğinde kaybederiz.

Bu topraklar, imkânsız görüneni başaran nice insanla doludur.
Mevlana bir hayaldi. Hazerfan bir hayaldi. İstiklal Marşı bir hayalin ürünüdür.

Bugün bizim en büyük göçümüz, beyinlerimizden değil, hayallerimizden oluyor.
Ve bunu durdurmanın yolu, yeniden düşünmeye değil, yeniden hayal etmeye cesaret etmekten geçiyor.

Hayal kuranlara, delirmiş gibi değil, vizyoner gibi bakıldığı gün, bu ülke yeniden uyanacak.