Türkiye’de son 10 yılda yalnızca insanlar değil, fikirler, hayaller ve umutlar da göç ediyor. Gençlerin büyük bir kısmı geleceğini yurtdışında kurmayı hedefliyor.
Sadece ekonomik kriz değil, fırsat eşitsizliği, liyakat eksikliği, fikir özgürlüğünün daralması, sosyal baskı ve umutsuzluk hissi bu tercihin arkasındaki derin nedenler arasında yer alıyor.
Toplumun büyük kesiminde, “hayal kurmak” giderek bir lüks haline geliyor. Gündelik yaşamın maddi baskıları altında ezilen bireyler için artık temel ihtiyaçlar dışında bir gelecek tasavvur etmek zorlaştı. “Hayal kurma, gerçekçi ol” söylemi; aslında bu topraklarda düşünmeye cesaret edenlerin önüne çekilmiş sistematik bir perdeye dönüştü.
Oysa hayal, bir milletin motorudur. Geleceği inşa eden şey yalnızca bilgi değil; umut ve inançla kurulan vizyonlardır. Eğer hayaller göç ediyorsa, kalkınma da, ilerleme de, toplumsal barış da göç ediyor demektir.
Bugün Türkiye’de birçok genç, iş bulmak bir yana, neye inandığını bile ifade edemez hale geldi. Eğitim sisteminin ezber odaklı yapısı, kariyer dünyasının torpil ve bağlantı üzerine kurulu olması, yaratıcı düşünen bireyleri hızla sistem dışına itiyor. Hayal kuranlara ya deli ya da hayalperest gözüyle bakılıyor. Bu atmosferde “umutlu olmak” bile başlı başına bir direnç biçimi haline geldi.
Bu yazının amacı sadece şikâyet etmek değil. Peki ne yapılabilir? Hayal kurmanın tekrar mümkün olduğu bir toplumu nasıl inşa ederiz?
Atılması Gereken Somut Adımlar
1. Eğitimde zihinsel dönüşüm şart
Ezber yerine analitik düşünceye, sınav odaklılıktan proje temelli eğitime geçilmeli.
Okullarda "hayal tasarımı" gibi yenilikçi içerikler, girişimcilik ve felsefe dersleri müfredata eklenmeli.
2. Gençlerin fikir üretmesine alan açılmalı
Belediyeler, üniversiteler ve özel sektör, gençlere açık platformlar, yarışmalar, fikir kampları sunmalı.
Düşünen ve sorgulayan birey teşvik edilmeli; sadece sınav kazanan değil, problem çözen beyinler desteklenmeli.
3. Yaratıcı sektörlere yatırım yapılmalı
Teknoloji, sanat, yazılım, müzik, oyun gibi sektörlerde üretim yapan gençlere vergi indirimi, fon ve mentorluk desteği sağlanmalı.
Devletin kültürel üretimi stratejik sektör olarak ele alması, hayal kuranlara maddi zemin hazırlar.
4. Psikolojik güven ortamı yaratılmalı
Sürekli gelecekten korkutulan bir toplum, hayal kuramaz. Medya ve siyaset, umut aşılayan bir dil kullanmalı.
Sosyal medya linç kültürü yerine, farklı düşüncelere saygı gelişmeli. Gençler hata yapma hakkıyla büyümeli.
5. Toplumsal rol modeller görünür olmalı
Başarıyı sadece zenginlik veya şöhret olarak değil; özgün düşünce ve katkı üzerinden tanımlayan kişiler öne çıkarılmalı.
Hayalini gerçekleştirmiş insanlar medyada daha çok yer bulmalı.
Hayal kurmak, yoksul mahallede doğmuş bir çocuğun en doğal hakkıdır. Fakat o çocuk eğer sürekli "sen yapamazsın" mesajlarıyla büyürse, yalnızca kendi geleceğini değil; toplumun potansiyelini de yitiririz. Umudun göç ettiği coğrafyalarda sessizlik çoğalır, sorgulama azalır, sorgulayanlar da yalnızlaşır.
Bu yazı bir serzeniş değil; bir çağrıdır.
Hayalleri susturmaya çalışan sisteme karşı, umut üretmenin bir direnç biçimi olduğunu hatırlatma çağrısıdır.
Fikirlerimin izinde yürürken gördüğüm en net şey şu: Hayal eden insan değiştirir. Ama bu topraklar, sadece düşünen değil; düşünebilen insanlara da ihtiyaç duyuyor.
Ve sen, bu satırları okuyorsan, belki o ihtiyacın cevabı sensindir.