Bloguma hoş geldiniz. Her hafta, düşüncelerimi kelimelere döktüğüm yeni bir yazıyla buradayım.
Powered By Blogger

Öne Çıkan Yayın

📌 Fikirlerimin İzinde: Kendi Yolumda, Kendi Sesimle

 Ben bu blogu, her iki durumda da susmamayı, iç sesimi bastırmamayı seçtiğim gün açtım. "Hayat bazen sana durman gereken yeri söyler, b...

Salı, Haziran 24

Toplumun Aynasındaki Kırıklar

 

Gürültüsüz, silahsız, darbesiz ama çok derin bir çöküş yaşıyoruz. Ne manşetlerde yankı bulan bir devrim, ne de sokaklara dökülen bir isyan bu... Adım adım, katman katman, içten içe çürüyen bir toplumsal yapıdan söz ediyorum. Kimse tam olarak ne zaman başladığını bilmiyor ama herkes sonuçlarını yaşıyor. En çok da vicdanı hâlâ susturulamamış olanlar.

Toplumsal Sınıf Değil, Ahlaki Zemin Çöküyor

Eskiden zenginle fakir arasında adaletsizlik olurdu. Şimdi aynı semtte, aynı binada yaşayan insanlar arasında bile “insani” farklar oluşuyor. Biri komşusuna selam vermezken, öteki sokak ortasında bir çocuğu dövüyor. Bugün çöküş dediğimiz şey, sınıfsal değil; ahlaki bir ayrışma.

  • Zenginlik artık liyakatin değil, bağlantının sonucu.

  • Yoksulluk sadece ekonomik değil, ahlaki ve düşünsel yoksunluk da var.

  • Orta sınıf; ne yukarı çıkabiliyor, ne aşağı düşmekten korunabiliyor. Umutsuzluk, yaygınlaşıyor.

Kadın Cinayetleri: Sıradanlaşan Dehşet

Bir kadın öldürülüyor. “Kıskançlık krizi”, “tartışma çıktı”, “boşanmak istedi” gibi ifadelerle habere yansıyor. Ardından rutin: Tutuklama, sosyal medya tepkisi ve birkaç gün sonra unutulma.
Biz nasıl oldu da bir cinayeti gündelik hayata entegre ettik?
Kadın sadece öldürülmüyor. Aynı zamanda toplumun vicdanında da ikinci kez ölüme terk ediliyor.

Keyfî Öldürmeler ve Şiddet Kültürü

Bir bakış yüzünden, bir yol verme tartışmasında, bir sosyal medya paylaşımında insanlar öldürülüyor. Sokakta yürürken “acaba birinin öfkesine kurban gider miyim” diye düşünen binlerce insan var artık. Bu, sadece hukukla değil, kültürle çözülmesi gereken bir problem.

Büyüklerine Saygısız, Küçüklere Vahşi Bir Toplum

Bir çocuğun gülüşü bile istismar ediliyor. Bir yaşlının birikimi ise hor görülüyor. Geleneklerimizi modernlik kisvesi altında küçümsedik ama yerine vicdanı inşa edemedik.
Bugün sokakta yaşlıya yer vermeyen çocuk, yarın büyüdüğünde kendi ailesinden sevgiyi bekliyor.
Bu, ahlaki bir çelişki değilse nedir?

Sosyal Medyada Görgüsüzlük ve Popülerlik Yarışı

Kim daha lüks yaşıyor, kim daha çok estetik yaptırdı, kim kiminle nerede tatil yaptı?
Her şey izlenmek, beğenilmek, onaylanmak üzerine kurulu. Oysa gerçek başarı, gürültüyle değil sessizlikle şekillenir.
Görgü, yerini “gösteri”ye bıraktı. Alçakgönüllülük, "algı yönetimi" karşısında pes etti.

İhanetin Normalleştiği Bir Toplum

Sadakat zayıf, güven ilişkisi neredeyse yok. Eşler birbirine, arkadaşlar dostlarına, bireyler ideallerine ihanet ediyor.
Ahlaki sadakatin yerini “anlık çıkarlar” almış durumda. İhanet artık büyük bir kelime değil; bulaşıcı bir alışkanlık.

Hayvanlara ve Çocuklara Yönelik İstismar

Bir hayvanın kuyruğu kesiliyor. Bir çocuk istismara uğruyor. Ve bizler sadece “tweet” atıyoruz.
Tepkimiz geçici, ilgimiz yüzeysel, mücadelemiz zayıf.
Halbuki bir toplumun medeniyet seviyesi, en çok da en güçsüzünü koruma becerisiyle ölçülür.


Bu sınavda sınıfta kalıyoruz.

ve daha saymadım niceleri....



Peki Ne Yapmalı?

Bu bir karamsarlık yazısı değil. Aksine, kendine gelme çağrısı.


Hiçbir çöküş sonsuz değildir. Her çürüme, bilinçle durdurulabilir. Bunun için:

  • Aileden başlamalıyız. Değerleri yeniden üretmeli, rol modelleri çoğaltmalıyız.

  • Eğitim sistemini yeniden inşa etmeliyiz. Ezber değil, vicdan eğitimi öncelikli olmalı.

  • Hukuk ve adalet duygusunu güçlendirmeliyiz. Sadece yasalar değil, toplumsal vicdan da cezalandırmalı.

  • Dijital farkındalık eğitimi artık lüks değil zorunluluktur.

  • Birey olarak sorumluluk almalıyız. Sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.


Son Söz: 

Bir Toplum Kendini Kurtarabilir

Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, hâlâ umut var demektir.
Çöküşün eşiğinde değil, tam ortasındayız belki. Ama geri dönüş hâlâ mümkün.
Kendimizle yüzleşirsek, sustuklarımızı konuşur, kanıksadıklarımızı sorgularsak…


Bu topraklarda yeniden filizlenir her şey 

Çarşamba, Haziran 11

İyi İnsan Olmanın Haritası

 Zihin haritamızda bazı insanlar özel bir yere yerleşir. Onlar yalnızca yaşadıkları dönemi değil, bir anlayışı, bir tavrı, bir duruşu temsil ederler. Bunlardan bir Örneği Saygı değer Büyüğüm Rahmetli Ferdi Zeybek Başkan, işte o isimlerden biriydi.

Bu satırları kaleme alırken yüreğimde buruk bir sızı var. Çünkü bir iyi insanı, bir güzel yoldaşı, halk için halkla yürümüş gerçek bir belediyeciyi sonsuzluğa uğurladık. Ama bir yanım da umut dolu… Çünkü Başkan Ferdi Zeybek yalnızca bir kişi değildi, iyi insan olmanın pratiğe geçmiş halini bizlere gösteren bir pusulaydı.

Bir İnsanı "İyi" Yapan Neydi?

İyi insan tanımı, günümüz toplumunda çok konuşulan ama az yaşanan bir kavram. Oysa Ferdi Başkan’ın hayatı bu tanımın cisimleşmiş hâliydi.

Kimdi o?

Yalnızca bir başkan değil… Şehrini bilen, insanını tanıyan, hayvanları anlayan, toprağın dilinden konuşan bir gönül adamıydı.

Onunla sohbet eden herkes aynı şeyi söylerdi:

“Ferdi Başkan dinlerdi… Sözünüzü değil, yüreğinizi dinlerdi.”

İşte bu, iyi insanın tarifidir. Karşısındaki kim olursa olsun değer vermek, içtenlik göstermek, halkın kalbine temas edebilmek…

Özveriyle Kurulmuş Bir Hizmet Anlayışı

Belediyecilik, asfalt dökmek, kaldırım yapmak değildir sadece.


Belediyecilik; bir mahallenin derdini kendi mahallesi bilmek, bir kedinin

susuzluğunu kendi susuzluğu gibi hissetmektir.


Ferdi Zeybek Başkan tam da böyle çalıştı.

Mesai saatine bakmazdı.


Programına değil, ihtiyaçlara göre hareket ederdi.


Çünkü onun haritasında öncelik; insan, doğa, huzur ve hakikatti.


Halkın refahı onun mesleki pusulasıydı.

Hayvanları Sevmek, Doğayı Korumak: Sessizlerin Sesi Olmak

Bir kentin vicdanı, sokaktaki hayvanlara nasıl davrandığıyla ölçülür.
Ferdi Zeybek, bu konuda da iz bırakan işler yaptı.


Sokak hayvanları için oluşturulan beslenme alanları, veterinerlik hizmetleri, farkındalık projeleri onun sadece yöneten değil, hisseden bir lider olduğunu gösteriyordu.

“Hayvanları sevmek, insana saygının ilk adımıdır.”
Bu cümleyi söylerken gözleri parlayan bir insandı.


Hayatın bütün parçalarına bütüncül yaklaşırdı. Bu onun belediyecilik değil, medeniyet anlayışını yansıtıyordu.

Şehrini Sevmek, Geleceğe İz Bırakmak

Bir insan memleketini sadece doğduğu yer olduğu için değil, yaşanılır hâle getirmeyi görev bildiği için sever.


Ferdi Zeybek’in şehir sevgisi lafla değil, icraatla ölçülebilirdi.

Parklar yaptı.


Yollar açtı.


Ancak daha da önemlisi gönülleri birleştirdi.


Toplumun her kesimiyle bağ kurdu.


Siyasi değil, insani bakış açısıyla yönetim anlayışı geliştirdi.


Şehri sadece bugüne değil, geleceğe taşımak için çalıştı.

Ferdi Başkan’ın aramızdan ayrılışı, sadece bir kayıp değil;

aynı zamanda bize düşen görevi hatırlatan bir dönemeçtir.

Bizler onun ardından ağıt değil, fikir üretmeliyiz.


Onun gibi iyi insan olmayı, adaletli hizmet etmeyi, insanlara umut olmayı hedeflemeliyiz.


Çocuklarımıza onun hizmet anlayışını anlatmalı, yeni kuşaklara “güç ne için kullanılmalı?” sorusunun cevabını onun örnekliğiyle öğretmeliyiz.

Son Söz: İyi İnsanlar Ölmez, Hatıralarıyla Yaşar

Ferdi Zeybek Başkan, ardında yollar, parklar, hizmetler değil;
bir duruş, bir örnek, bir iz bıraktı.
İyi insanın tanımını kelimelerle değil, hayatıyla yazdı.

Ve şimdi bizlere düşen:
Onun çizdiği o haritada,
iyiliğin, samimiyetin ve adaletin izinden yürümek.

“İnsan yaşarken de yol olabilir. Yeter ki iz bıraksın.”

 

Ferdi Zeybek Başkan’ı rahmet, minnet ve büyük bir özlemle anıyorum.

Ruhu şad, izi daim olsun… 

Mekânı cennet, hatırası daim olsun.

Ruhu iyilikle, adı umutla anılsın…