Bloguma hoş geldiniz. Her hafta, düşüncelerimi kelimelere döktüğüm yeni bir yazıyla buradayım.
Powered By Blogger

Öne Çıkan Yayın

📌 Fikirlerimin İzinde: Kendi Yolumda, Kendi Sesimle

 Ben bu blogu, her iki durumda da susmamayı, iç sesimi bastırmamayı seçtiğim gün açtım. "Hayat bazen sana durman gereken yeri söyler, b...

Pazar, Temmuz 20

20 Temmuz 1974: Bir Milletin Hafızasında Yer Eden Müdahale – Kıbrıs Barış Harekâtı

 "Bazen tarih susmaz, sadece hatırlanmayı bekler. 20 Temmuz 1974, yalnızca bir askeri harekâtın tarihi değil; bir milletin onurunu, garantörlük hakkını ve kardeşlik duygusunu savunmaya giriştiği kritik bir dönüm noktasıdır."

Kıbrıs Türkleri: Unutulmuş Bir Halk mıydı?

1960’lı yıllardan itibaren, Kıbrıs Türkleri sistematik bir şekilde hem siyasi hem de fiziki olarak yok edilmeye çalışıldı. Enosis sevdasıyla yanan Rum milliyetçiliği, adada iki halkın bir arada yaşamasını değil, sadece Yunanistan’a ilhakı hedefliyordu.

Ve bu uğurda;

  • Türk köyleri yakıldı,

  • Kadınlar tecavüze uğradı,

  • Yaşlılar kurşuna dizildi,

  • Çocuklar canlı canlı toprağa gömüldü...

Bu bir trajedi değil, soykırıma teşebbüstü.

Dünyanın görmezden geldiği bu sistematik şiddet, Türk toplumunun adada kelimenin tam anlamıyla hayatta kalma savaşı vermesine neden oldu.

 Uluslararası Sessizlik, Vicdani Çöküştür

O yıllarda Kıbrıs Türkleri, sadece Rum silahlı çeteleriyle değil, aynı zamanda dünyanın çifte standartlarıyla da mücadele ediyordu. İnsan hakları söylemini dillerinden düşürmeyen Batılı devletler, adada yaşanan sivil katliamları görmezden geldi.

Basın susturuldu.
Belgeler görmezden gelindi.
Türk halkının sesi, uluslararası diplomasi salonlarında yankı bulmadı.

Ve işte bu nedenle 20 Temmuz 1974 sadece bir askeri müdahale değil, aynı zamanda bir halkın varoluşuna atılmış can simidi oldu.

Uluslararası Hukukun Gölgesinde Adalet Arayışı

Kıbrıs Barış Harekâtı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uluslararası garantörlük hakkına dayanarak başlattığı stratejik ve zorunlu bir müdahaledir. Türkiye, 1959-60 Zürih ve Londra Antlaşmaları çerçevesinde adanın toprak bütünlüğünü ve Türk toplumunun varlığını koruma görevini üstlenmişti. Ne var ki, 15 Temmuz 1974’te Yunan destekli faşist darbenin ardından Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen yok edilmiş, Enosis hayalleri tekrar canlanmıştı.

Türkiye bu noktada sessiz kalamazdı. Bu bir savaş değil, insan hakları ihlallerine karşı bir barış operasyonuydu.

Barış Harekâtı: Kurtaran Bir Müdahale

Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak adaya çıkarma yaptığında aslında yaptığı şey; karanlıkta çığlık atan Türk halkının yardım çağrısına cevap vermekti.

O gün, sadece toprak kazanılmadı.
O gün, Türk kadını tekrar kendi kimliğiyle nefes aldı.
O gün, çocuklar bir daha mermi sesiyle değil, özgürce koşarak büyüme hakkı kazandı.

Kıbrıs Barış Harekâtı, tarihte “savaş açmadan barış getiren” nadir müdahalelerden biridir.

Bir Barışın Adı: "Ayşe Tatile Çıksın"

Kod adıyla hafızalara kazınan bu operasyon, tarihin ironisini içinde taşır. "Ayşe tatile çıksın" ifadesi, hem diplomatik kanalların başarısızlığını hem de Türkiye’nin nihayetinde kendi kaderini kendi çizdiğini ortaya koymuştur.

Ama asıl önemli olan şu sorudur: Bu müdahale, sadece toprak için miydi?

Kesinlikle hayır.

Bu harekât, yıllarca baskıya, asimilasyona ve katliamlara uğrayan Kıbrıs Türklerinin güvenliğini tesis etmek, onların siyasi varlığını korumak ve bölgesel barışı yeniden şekillendirmek için yapılmıştır. Bugün Kıbrıs Türk halkının kendi kimliğiyle var olabilmesi, 1974’te verilen bu direnişle mümkün hale gelmiştir.


Zihinsel ve Siyasal Travmalar

Ancak bu operasyonun ardından hem Türkiye’de hem Kıbrıs’ta bir dizi travma yaşandı. Türkiye ambargolarla karşı karşıya kaldı. Kıbrıs ise adeta “iki ayrı dünya”ya bölündü. O günden sonra ada, uluslararası politik bir satranç tahtasına dönüştü.


Ne yazık ki, hâlâ bu konuda dünyaya gerçekleri anlatamadık. Hâlâ Kıbrıs Türklerinin varlığı, uluslararası meşruiyet anlamında kabul görmekten uzak. Bu da bize şu dersi veriyor: Zafer sadece silahla değil, diplomasiyle, iletişimle ve stratejik anlatılarla da tamamlanmalıydı.


Geçmişle Hesaplaşmak, Geleceği İnşa Etmektir

20 Temmuz, bir övünç günü olduğu kadar bir öz eleştiri günüdür. Stratejik olarak doğru hamle yapılmış olsa da, sonrası için aynı derinlikte bir diplomatik yatırım yapılmamıştır. Bu durum, hâlâ çözülmemiş bir “Kıbrıs Sorunu”nu miras bırakmıştır.


Bizler, bu tarihten öğrenmeliyiz:

  • Müdahaleyi sadece askeri bir başarı olarak görmemeli,

  • Kıbrıs Türk halkının sosyoekonomik gelişimi için sürdürülebilir politikalar üretmeli,

  • Uluslararası camiada meşruiyet kazanacak yeni diplomatik açılımlar oluşturmalıyız.

Neden Hâlâ Sessizlik?

Bunca yıl geçti ama hâlâ Kıbrıs Türk halkı:

  • Spor turnuvalarına alınmıyor,

  • Uluslararası telefon kodu yok,

  • Ticari ambargolarla boğuşuyor,

  • “Yokmuş” gibi davranılıyor.

Bu halkın onurukültürükimliği yok sayılıyor.

Peki biz bu gerçeğin neresindeyiz?


Şimdi Ne Yapmalıyız?

Bugün, Kıbrıs Türk halkı hâlâ ambargolarla, uluslararası izolasyonla mücadele ediyor. Türkiye ise bu meseleye sadece "geçmişin zaferi" olarak değil, geleceğin yükümlülüğü olarak yaklaşmalıdır.

  • Kıbrıs davasını daha yaratıcı diplomatik kanallarla savunmalıyız.

  • KKTC’nin (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) görünürlüğünü artırmalıyız.

  • Adadaki Türk varlığını, yalnızca bir askeri güç olarak değil, kültürel ve ekonomik bir ekosistem olarak inşa etmeliyiz.

Bu yazıyı kaleme alırken, siyasi ya da tarihsel bir zafer anlatmıyorum. Ben burada, bir halkın unutulan dramına, bastırılmış sesine ve çarpıtılmış tarihine dair bir tanıklık sunuyorum.

Ve açıkça söylüyorum:

Kıbrıs Türk halkı yalnız değildir.
Türkiye sadece garantör değil, aynı zamanda bu halkın kader ortağıdır.
20 Temmuz, sadece geçmişin değil, geleceğin de teminatı olmalıdır.

 

Artık daha yüksek sesle şunları söyleme zamanı:

  • Kıbrıs Türkleri hak ettikleri itibarı görmelidir.

  • Uluslararası toplumun çifte standartlarına karşı daha etkili bir kamu diplomasisi yürütülmelidir.

  • Ada'da çözüm, Kıbrıs Türk halkının siyasal eşitliğini esas alan bir zeminde inşa edilmelidir.

Bugün 20 Temmuz.
Bazıları bu günü sadece bir tarih olarak anıyor.
Ama biz, bir halkın hayatta kalma destanı olarak hatırlıyoruz.

Ve hatırlatıyoruz:

“Adını bile anmaktan korkanların sesi değiliz.
Biz, bastırılmış tarihlerin, susturulmuş halkların, unutturulmak istenen gerçeklerin sesi olmaya geldik.”

✒️ Son Söz:

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden yarım asra yakın zaman geçti. Ama tarih hâlâ konuşuyor. Ve bize şunu söylüyor:

“Barışı korumak, savaşı kazanmaktan daha zordur. Ama daha değerlidir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder