Gürültüsüz, silahsız, darbesiz ama çok derin bir çöküş yaşıyoruz. Ne manşetlerde yankı bulan bir devrim, ne de sokaklara dökülen bir isyan bu... Adım adım, katman katman, içten içe çürüyen bir toplumsal yapıdan söz ediyorum. Kimse tam olarak ne zaman başladığını bilmiyor ama herkes sonuçlarını yaşıyor. En çok da vicdanı hâlâ susturulamamış olanlar.
Toplumsal Sınıf Değil, Ahlaki Zemin Çöküyor
Eskiden zenginle fakir arasında adaletsizlik olurdu. Şimdi aynı semtte, aynı binada yaşayan insanlar arasında bile “insani” farklar oluşuyor. Biri komşusuna selam vermezken, öteki sokak ortasında bir çocuğu dövüyor. Bugün çöküş dediğimiz şey, sınıfsal değil; ahlaki bir ayrışma.
-
Zenginlik artık liyakatin değil, bağlantının sonucu.
-
Yoksulluk sadece ekonomik değil, ahlaki ve düşünsel yoksunluk da var.
-
Orta sınıf; ne yukarı çıkabiliyor, ne aşağı düşmekten korunabiliyor. Umutsuzluk, yaygınlaşıyor.
Kadın Cinayetleri: Sıradanlaşan Dehşet
Bir kadın öldürülüyor. “Kıskançlık krizi”, “tartışma çıktı”, “boşanmak istedi” gibi ifadelerle habere yansıyor. Ardından rutin: Tutuklama, sosyal medya tepkisi ve birkaç gün sonra unutulma.
Biz nasıl oldu da bir cinayeti gündelik hayata entegre ettik?
Kadın sadece öldürülmüyor. Aynı zamanda toplumun vicdanında da ikinci kez ölüme terk ediliyor.
Keyfî Öldürmeler ve Şiddet Kültürü
Bir bakış yüzünden, bir yol verme tartışmasında, bir sosyal medya paylaşımında insanlar öldürülüyor. Sokakta yürürken “acaba birinin öfkesine kurban gider miyim” diye düşünen binlerce insan var artık. Bu, sadece hukukla değil, kültürle çözülmesi gereken bir problem.
Büyüklerine Saygısız, Küçüklere Vahşi Bir Toplum
Bir çocuğun gülüşü bile istismar ediliyor. Bir yaşlının birikimi ise hor görülüyor. Geleneklerimizi modernlik kisvesi altında küçümsedik ama yerine vicdanı inşa edemedik.
Bugün sokakta yaşlıya yer vermeyen çocuk, yarın büyüdüğünde kendi ailesinden sevgiyi bekliyor.
Bu, ahlaki bir çelişki değilse nedir?
Sosyal Medyada Görgüsüzlük ve Popülerlik Yarışı
Kim daha lüks yaşıyor, kim daha çok estetik yaptırdı, kim kiminle nerede tatil yaptı?
Her şey izlenmek, beğenilmek, onaylanmak üzerine kurulu. Oysa gerçek başarı, gürültüyle değil sessizlikle şekillenir.
Görgü, yerini “gösteri”ye bıraktı. Alçakgönüllülük, "algı yönetimi" karşısında pes etti.
İhanetin Normalleştiği Bir Toplum
Sadakat zayıf, güven ilişkisi neredeyse yok. Eşler birbirine, arkadaşlar dostlarına, bireyler ideallerine ihanet ediyor.
Ahlaki sadakatin yerini “anlık çıkarlar” almış durumda. İhanet artık büyük bir kelime değil; bulaşıcı bir alışkanlık.
Hayvanlara ve Çocuklara Yönelik İstismar
Bir hayvanın kuyruğu kesiliyor. Bir çocuk istismara uğruyor. Ve bizler sadece “tweet” atıyoruz.
Tepkimiz geçici, ilgimiz yüzeysel, mücadelemiz zayıf.
Halbuki bir toplumun medeniyet seviyesi, en çok da en güçsüzünü koruma becerisiyle ölçülür.
Bu sınavda sınıfta kalıyoruz.
ve daha saymadım niceleri....
Peki Ne Yapmalı?
Bu bir karamsarlık yazısı değil. Aksine, kendine gelme çağrısı.
Hiçbir çöküş sonsuz değildir. Her çürüme, bilinçle durdurulabilir. Bunun için:
-
Aileden başlamalıyız. Değerleri yeniden üretmeli, rol modelleri çoğaltmalıyız.
-
Eğitim sistemini yeniden inşa etmeliyiz. Ezber değil, vicdan eğitimi öncelikli olmalı.
-
Hukuk ve adalet duygusunu güçlendirmeliyiz. Sadece yasalar değil, toplumsal vicdan da cezalandırmalı.
-
Dijital farkındalık eğitimi artık lüks değil zorunluluktur.
-
Birey olarak sorumluluk almalıyız. Sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.
Son Söz:
Bir Toplum Kendini Kurtarabilir
Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, hâlâ umut var demektir.
Çöküşün eşiğinde değil, tam ortasındayız belki. Ama geri dönüş hâlâ mümkün.
Kendimizle yüzleşirsek, sustuklarımızı konuşur, kanıksadıklarımızı sorgularsak…
Bu topraklarda yeniden filizlenir her şey